23 Eylül 2010 Perşembe

umut kuşu

Gönül penceresinden bakarken, mantık yolunun üzerinde gördüm umut kuşunu, kalasları tutuşturmaya uğraşıyordu buzların üzerinde. Alev almayacağını bildiği halde bir bekeleyişin çırpınışlarını barındırıyordu.
Gönül penceresi almak istedi yarasını sarmak sitedi, ya da sonsuza kadar büyütmeliydi onu yürek zindanlarına inat. Özgürce yaşatmalıydı duygularını... Yoksa onu terk etmelimiydi? Yok. Hayır! Ümit terkedilir miydi hiç? Papatyanın sadeliği gülün özündeki saflığıyla, yüreklere sığmayan bir sevdayla büyütmeli, engin maviliklere, süzüleceği günü yine onunla ümitle beklemeliydi...

Sınav Duaları

Bir kısım âlim, “Esmâ’ül-Hüsnâ’da geçen isimlerin sayısını “Ebced-i kebir” usulüyle hesaplamış ve hangi ismin ne gibi hâcetler için kaçar kere okunacağını bildirmişlerdir.


El MUKADDİM
(İstediğini ileri geçiren, öne alan Allahü Teâlâ Hazretleri)
1 bardak suya 184 kere “Yâ Mukaddim Celle Celalühü” ism-i şerifini okuduktan sonra içen, imtihanda başarılı olur.

El ALİM
(Geniş ilim Sahibi)

Bu ismi 100 kez okuyanın zihni açılır. İlim ve marifet kısmeti artar. İmtihan da başarılı olur. İhlasla “Yâ Alim Celle Celalühü” diyen bir Müslüman bu isme devam etse maddi ve manevi ilim kapıları kendisi için açılır.

EL ALİYY
(Yüce makam Sahibi)

Bir kimse bir işte başarılı olmak için Allah’ın bu ismini devamlı okur ve kağıda yazıp üzerinde taşırsa Allah o kimseyi o işte başarılı kılar. Sınav ve hayırlı işe niyetlenen kişiler bu ismi çok okumalıdır.

EL FETTAH
(Zorluğu kolaylaştıran)

Sabah namazından sonra iki elini göğsüne koyarak 70 defa “YÂ FETTÂH Celle Celalühü ” DİYEN BİR MÜSLÜMAN BU İSME DEVAM ETSE, BÜTÜN ZOR KAPILAR AÇILIR. Gönlünde büyük fetihler meydana gelir.

EL-KAVİYY
(Pek Güçlü Pek kudretli.)

116 defa “Yâ Kaviyy Celle Celalühü ”” ism-i şerifini okuyanın çok zor işlerine de Allah’ın yardımı yetişir.
SİNA ÇÖLÜNÜ GEÇMEK GİBİ ÇOK ZOR DURUMDA KALANLAR…

Not: Akşemseddin Hazretleri’nin İstanbul’un Fethi sırasında bu ism-i şerifin okunmasını Fatih’e tavsiye ettiği ve Yavuz Sultan Selim Han’ın Mısır seferinde “Yâ Kaviyy” ism-i şerîfine çokca devam ettiği erbabının malumlarıdır.”


EL CELİL
(Celalet sahibi)
Kim bu ismi misk veya sürme kalemi ile yazarak o kağıdı üstünde taşırsa Allah ona zihin açıklığı ve isabetli karar verme nasip eder.



Dualarımıza “ALLAHÜMME” ile başlamak kabulüne işarettir.

“ “VALLÂHU GÂLİBÜN AL EMRİHΔ Yusuf suresindeki bu ayeti yetmiş bir defa okumak hayırlı bir işte başarılı olmaya vesiledir. Denenmiştir.”


Panik atak reçetesi
EL-HAFÎZ
(Esirgeyen, koruyan, muhafaza eden, yapılan işleri bütün ayrıntılarıyla tutan)
Günde 16 defa “Yâ Hafiz Celle Celalühü ” ism-i şerîfini okuyan kimse, sudan, ateşten, insanlardan, cinlerden, vahşi hayvanlardan, gelecek korku, panik ve zararların tümünden emin olur.

EL-MÛCİB
(Duaları kabul eden)
Dualarının kabul edilmesini isteyen kimse duasına “Yâ Mûcib celle celalühü ” diye başlarsa istekleri Allah katında makbul olur.

60 defa “El Mûcib Celle Celalühü ” ism-i şerifini okuyarak dua edenin duası kabul olunur.

Her Fırsatta “Hasbünallahü ve ni’me’l-Vekil, ni’mel-Mevlâ ve ni’me’n-Nasir” okuyanın her murâdı hâsıl olur.

NE ZAMAN, NEREDE,
NASIL DUA EDİLİR?

Duâ etmenin belli bir zamanı, belli bir yeri ve şekli yoktur. Ammâ bir ibadet olması sebebiyle bir takım âdâbı vardır. Âdabına uygun bir şekilde duâ etmek gerekir.

Duânın âdâbı sırayla şunlardır:

-Abdest alınır, Kıbleye dönülür.
-“Sübhâne Rabbi’yel Aliyy-il_A-‘lel- Vehhâb” denilir ve eller koltuk altları görünecek kadar kaldırılır.”Amin” denir.
-“Eûzü-Besmele” “Hamdele” ve “Salvele” okunur.

Sâlât ve selâm okunur.

“Sübhâne Rabbike Rabbi’l-izzeti ammâ yasifûn ve selâmün ale’l-mürselin ve’l-hamd-ü lillâhi Rabbi’l-Âlemin” okunur.
-“El-Fâtiha” denir ve ardından “Fâtiha sûresi” okunur.

Ayrıca, dua edilirken;
Ses yükseltilmez.
Tevâzü ve huşû içinde bulunulur.
Tam teslimiyet içinde bulunulur.

ESMÂÜ’L-HÜSNÂ

Bu konuda da, duâ’nın âdâbında anlattığımız husûslara uyulması gerekir. Ayrıca;
-Allâhü Teâlâ Hazretleri’nin rızâsı için 2 rekât namaz kılınır.
-Sessiz, sâkin ve harâm sayılan herhangi bir şeyin bulunmadığı bir yerde okumak maksâda daha uygundur.
-Okumaya başlamadan önce “Destûr Bismillâh” denir.
-Okunacak Esmâ, kaç kere okunacaksa; o kadar okunur. Ağır ağır okumaya gayret edilir.
-Esmâ’yı her okuyuşta, ardından Celle Celâlühû (Yüce ve Aziz) olsun denilir. Meselâ; “Yâ Allâh Celle Celalühü” diye zikredilir. Ve sonunda;
Hâcet ne ise o istenir.
-Beddua edilmez. Kendi için istemeyi hoş görmediğiniz her hangi bir şey için “Esmâ “ okunmaz.

Aşağıdaki linklerde Esma’ül Hüsna’nın Arapça okunuşlarını bulabilirsiniz.

http://dinibilgiler.ravda.net/include.php?path=esmaulhusna.php
http://esmaihusna.blogcu.com/

4444 adet Salavat-ı Tefriciye

4444 adet Salavat-ı Tefriciye Hakkında İslâm alimlerinin görüşleri
İmam Kurtubî hazretleri şöyle buyurmuş;
Bir kimse, çok önemli bir işinin veya önemli bir dileğinin gerçekleşmesini , ya da üzerinde devam edip duran büyük belânın üzerinden çekilip gitmesi (kalkması) için, “Salât-ı Tefriciye” yi (4444) defa okuyup, bu mübarek Salâtü selâm ile Yüce Peygamberimizi vesile edinse, hiç şüphe ve tereddüt yoktur ki, yüce Allah, o kulunun istek ve muradının olması için hayırlı bir kapı açar, hayırlı bir sebep yaratır. Ve ona muradını verir.
İbn_i Hacer-El Askalânî Hazretleri de “Salât-ı Tefriciye'nin yukarıdaki belirtilen sayıda okunması üzerinde durmuştur. “4444 sayısı sanki sebebin iksiridir.” demiştir.
İmam Kutibi Hazretleri Hakkında bilgi
http://ansiklopedi.bibilgi.com/KURTUB%C4%B0-(Muhammed-bin-Ahmed)
İbn_i Hacer-El Askalânî Hazretleri Hakkında bilg
ihttp://ansiklopedi.bibilgi.com/İBN-İ-HACER-İ-ASKALANİ

Kur'an okuma Adabı

Kur'an okurken riayet edilecek Batini ameller beyanındadır
Bunlar 10 tanedir
1- Kelamın aslını anlamak
2-Ta'zimde bulunmak.
3-Huzur'u kalb,
4-Tedbir
5-Tefehhüm
6-Anlamasına engel olacak mânileri atmak
7-Tahsis, yâni kendisine hitab edildiğini bilmek.
8-Teessür.
9-Terakki,
10-Teberri s.796
Huzûr-ı kalb ve hâtıraları terketmek
“Ey Yahya kitâbı kuvvet ile al.” (19 Meryem.13)
âyeti celilesinin tefsirinde “cehd ve gayret “ okuduğu vakit, gönlünden her şeyi atarak akıl ve fikrini ona vererek okumak demektir. s.798
Birisine “Kur'an okuduğun zaman hatırına başka şeyler gelir mi?” diye sorduklarında, “Benim için Kur'an'dan daha sevimli bir şey yok ki hatırıma gelsin”. Diye cevap vermiştir.
Selefden bazıları, aklı başka yerde iken bir âyet okusa, onu iade eder ve tekrar huzûr ile okurdu. Bu hâl, yukarıda anlattığımız tazimden doğar.

Mümin Nasıl Olmalı?

Prof. Dr. Ahmet Coşkun (Erciyes Ün. İlahiyat Fak.) Mü’min nasıl olmalı?Kendisine verilen bir vazife için, köy, kent demeyecek, her tepeyi, her engeli aşıp, nihayet önünde sonunda hedefine erişmeli.O, topyekün cemiyetin kurtuluşu ve mutluluğu için sahur vakitlerinde, eşref saatlerinde gönülden Allah’a yalvarmalı, yakarmalı, döktüğü gözyaşları ile günah kirlerimizi yıkayacak ve o yaşama sevincini, iman ve ibadet neşesini herkesle paylaşmalı. Bu yolda Allah için en ağır hizmetlere alışmalı. Devamlı olarak da gece düşünce, gündüz hayalinde manen Allah’ın Rasulü ile konuşmalı.Bütün arkadaşları ve meslekdaşları ile sarmaş dolaş olmalı, dostlarını ikazından kırılmayarak hatalarını, kusurlarını söyleyenlere darılmayarak dostunun acı tenkitlerinden alınmamalı, düşmanın yaldızlı laflarına inanmayıp, dostunu dost bilmeli ve fakat eski düşmanlara dost olmak için biraz dikkatlice düşünmelidir. Dostu, düşmanı tanıma hususunda son derece hassas ve uyanık olup düşmana gafil avlanmamalı. Hele dostunun yüz karası, düşmanın maskarası olmaktan, yılandan, akrepten sakınır gibi sakınıp, din kardeşlerinin dert ve davalarına sahip çıkarak ve nemelazımcılıktan hoşlanmamalı.Her taraftaki çaresizlerin imdadına koşup, kanayan bir yara gördü mü, canı yanarak, onu dindirmek için çıkışmalı, kakışmalı, yıkışmalı. O musibetlere uğramış herkesle dertleşip, bunların sıkıntılarını ve kederlerini gideremeli. Eğer, çevresinde açlar varsa bir ekmeğini bile onlarla bölüşmelidir.Çevresindeki anlaşmazlıkları ortadan kaldırmak için görüşmesi gerekenlerle görüşmeli, onun müspet hareketleriyle neticede etrafı yatışmalı.Onun iman yiğitliği, heybeti ve takvasından şeytan ve şeytanın dünyadaki askerleriyle, bedava avukatlığını yapan bütün şer kuvvetleri kaçışmalı. İlmine, malına, mülküne, mevkiine mağrur olup da ona tepeden bakanlarla, o, boy ölçüşmeli. O, öyle planlar kurmalı ki, düşmanları birbiriyle itişip kakışırken, kendisi de bütün müslümanlarla beraber sırf bu hadiseye mahsus olmak üzere onların hallerine kahkaha ile gülüşmeli.Belki bazı kimseler ona ters düşer, onunla çatışır, fakat o, onlarla mutlaka hesaplaşmalı, ama gene de sonunda gerekli görürse onlarla uyuşmalı. O, Hak yolunda oldukça insanların kınamasından korkmamalı. Evet, hak bildiği yolda sebat etmekten caymayıp, “Sırat-ı Müstakim”den kaymamalı. Zulmü alkışlayamazken, caniyi, haini himaye etmeye kalkışmayacaktır. Hülasa, haktan, adaletten ayrılmamalı.Küçük meseleler, asılsız şeyler peşinde koşmamalı, böyle şeyler yüzünden dostları, ahbabları, meslektaşları ve din kardeşleri ile çarpışmamalı. O, hep büyük hayaller kurup, mal-i hülya (boş kuruntu)lara dalmamalı.İlmini, malını, canını Allah yolunda cömertçe harcayarak; fakat israfa sapmayıp, aynı zamanda yok yere canına kıymamalı, şahsiyetini, imani heybetini koruyup, zillete asla düşmemelidir.Devletten, servetten, sıhhatten, şehvetten, şöhretten şımarmayarak, ihlastan, samimiyetten sıyrılmamalı, düşman tarafından kayrılmaya yanaşmalı.Hakkı bırakıp, batıla tapmayıp, hidayetten sapmamalı, bir hakkın ortaya çıkması için şahitliğe erinmeyerek, çağrılmadığı yere yerinmeyerek, bir hakkı itiraf hususunda direnmemeli.Haramdan sakınırken kılı kırk yarıp, dinde laubaliliğe kapılmamalı.“Üzümünü ye, bağını sorma” diyenlerden olmayıp; nail olduğu her nimetin asıl sahibi olan Cenab-ı Mevla’yı düşünüp dururken ve O’na hamdetmeli, şükretmeli, kulluk yapmalıdır.Yüzünden tatlı bir tebessümü eksik olmamalı. Konuşmalarında latif olan latifelere yer vermeye çalışırken, fakat hiçbir zaman cıvık şakalarla şakalaşmamalı. Heybetini, değerini yüzündeki iman nurunu sönükleştirmemeli. Onun kendisi ve bütün müslümanların iyiliği için çalışmaktan elleri nasırlaşırken, cemiyetin faydası için kurulan müesseselere ne yapıp yardımına koşmalı. Dini ve milleti için çalışan herkesle elele, gönül gönüle birleşip, bütünleşmeli. Yurdunu yabancılara muhtaç bırakmamalı.Onun çalışmalarına, onun gayretlerine imansız ve gayesiz kimseler şaşmalı. O, ilimle takvayı eşit tutarak, feraset ve basiretini günden güne geliştirip, her kaybından, ihmalinden, her başarısızlığından bir ibret almalı. En sonunda doğru olanı tespit edip, bir daha yanılmamalı.Onun hizmeti iradesi bütün kainatı kucaklamalı. Onun merhamet ve şefkati bütün dünyayı kuşatmalı. O, Mevla’sının rızası uğrunda bütün sıkıntılara göğüs gerip, en sonunda başarmalı. O’nu öldürmeye gelenler, onda dirilip, ona düşman olduklarına pişman olmalı.O, dinimizin hükümlerinden bir edebi, bir müstehabı bile önemseyip ve benimseyip, bu yolla muradına ermeli.Bütün bunların neticesinde o, Cenab-ı Mevla’mızın rızasına ulaşacaktır, cennette Allah’ın sevgili Resulüne kavuşacak ve bunun da üstünde Allah’ın cemali ile buluşacak. O ölünce Duhan suresinde de işaret buyrulduğu gibi yerler, gökler onun ardından ağlaşacaktır.Cenab-ı Hakk cümlemizi işte bu vasıflara haiz mü’minlerden eylesin.Kaynak: Ilkadim dergisi, 03-2004

DUA

KÜÇÜK ÇOCUK VE DUA

Deniz kenarına oturmuş, gözlerinide ilerdeki bir noktaya dikmişti. Belki de bir saattir öylece duruyordu. Onun bu hâli, alışveriş için balıkçı sandallarının kıyıya dönmesini bekleyen bir ihtiyarın dikkatini çekti. Yaşlı adam, seke seke onun yanına gidip:
- Merhaba delikanlı!. dedi. Bu gün deniz çok harika değil mi?
Küçük çocuk, başını çevirmeden;
- Ama rüzgârlı, dedi. Topum denize düşünce sürükleyip götürdü.
Adam, çocuğun yanına oturup:
- Eğer biraz genç olsaydım, yüzüp onu alırdım!. dedi. Ama şimdi adım bile atamıyorum.
Küçük çocuk, ona cevap vermedi. Ve kıyıdan uzaklaşan topunu daha iyi görebilmek için, hemen yanındaki tümseğe çıktı.
Yaşlı adam, sakin bir ses tonuyla:
- Ümidini hiçbir zaman kaybetme!. dedi. Bence dua etsen çok iyi olur.
Çocuk, büyük bir sevinçle:
- Dua etsem topum geri gelir mi? diye sordu. Denize düştüğü yeri bilir mi?
- Allah isterse eğer, ona öğretir!. dedi ihtiyar. Topun geri gelmese de, duaların sevabı sana yeter.
Küçük çocuk, yaşlı adamın sözlerini biraz düşündükten sonra, her okuduğunda dedesinden bahşiş kopardığı duaları ard arda sıraladı. Daha sonra da, topun dönmesi için Allah'tan yardım istedi. Ama üzüntüsü azalmamıştı. O topa bir sürü para harcamış, bayram parasını bile ona katmıştı. Şimdi artık tek şansı, bazen olduğu gibi, rüzgârın âniden yön değiştirmesiydi. Ama deniz çok büyüktü, topu ise küçücük. Akşam üstü hava biraz daha sertleşti. Ve güneş batmak üzereyken sandallar döndü. Çocuk, eve gitmek istemiyordu. Bu yüzden de ihtiyarla birlikte oyalandı.
Yaşlı adam, hep aynı balıkçıdan alışveriş yapardı. Sonunda onu bulup:
- Avınız inşallah iyi geçmiştir!. dedi Eğer varsa, birkaç kilo alabilirim.
Sandaldaki adam, bir kova içindeki balıkları gösterip:
- Zaten ancak o kadarcık tutmuştum, dedi. Denizde "av" diye bir şey kalmadı.
- Dua etmeyi denediniz mi? diye atıldı çocuk. Ümidinizi sakın kaybetmeyin!.
Balıkçı için her şey tesadüftü. Bunun için de "rasgele" derlerdi. Ama şimdi bir şey hatırlamıştı. Yıllar yılı unuttuğu bir şeyi. Çocuğun yanaklarını okşarken:
- Dua ha!. diye mırıldandı. O zaman tutar mıyım?
- Tutamasanız bile, duaların sevabı size yeter, dedi çocuk. Bunu yeni öğrendim.
Balıkçı, böyle bir sözü ilk defa duyuyordu. Başını ağır ağır sallayarak:
- Ben de yeni öğrendim!. diye gülümsedi. Üstelik de küçük bir öğretmenden.
Çocuk, bu sözlerden çok hoşlanmıştı. Artık topun gitmesine üzülmüyordu. Yanındaki yaşlı adam ona bir göz kırparken, balıkçı tekrar sandala yöneldi ve ağların üzerindeki eski örtüyü açtı. Bir top vardı orada. Henüz ıslak olduğundan, ışıl ışıl parıldayan bir futbol topu. Balıkçı, onu çocuğa uzatıp:
- Öğretmenlerin hakkı hiç ödenmez!. dedi. Bunu biraz önce denizde buldum!. Küçük çocuk, rüyada olmalıydı. Hiç beklenmedik şeylerin yaşandığı bir rüya. Aceleyle sağa sola bakındı. Ama her şey gerçekti. Balıkçı da, sandal da, ihtiyar da... Topu ise, işte ellerindeydi. Ona sıkıca sarılıp:
- Bir daha benden izinsiz gezmek yok!. dedi. Ya dua etmeseydim ne olurdun o zaman?

SİZLERDE DUA ETMEYİ DENEDİNİZMİ SIKINTILI ANLARINIZDA?... BELKİ DUALARINIZ HEMEN GERÇEKLEŞMEYEBİLİR AMA O DUALARIN SEVABI YETER SİZLERE... YENİ ÖĞRENDİM BENDE.... DUA EN KIYMETLİ BİR HAZİNE BİZİM İÇİN.. BİTER DİYE KORKMAYIN İSTEDİĞİNİZ KADAR KULLANIN... ÖYLE BİR HAZİNE Kİ SINIRSIZ VE KARŞILIKSIZ VERİLMİŞ HEMDE...

9 Şubat 2010 Salı

Arkadaş Olacak Kimsede Aranan Özellikler(ihya u.)

Arkadaş Olacak Kimsede Aranan Özellikler

Sohbet ve arkadaşlık için her insan elverişli değildir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a) şöyle demiştir:
Kişi dostunun dini üzerindedir. Bu bakımdan sizden her hangi biriniz kimle dostluk yaptığını iyice düşünüp tedkik etsin.45
Edinilecek dost, mutlaka birtakım haslet ve sıfatlarla do nanmış bir kimse olmalıdır ki, o sıfat ve hasletler sebebiyle onun arkadaşlığına özenilsin. O hasletler, arkadaşlıktan umulan fayda lara göre şart koşulurlar. Zira şartın mânâsı amaca varmak için gereken şey demektir. Bu bakımdan amaca nisbet edilmekle şartları meydana gelir. Sohbetten dînî ve dünyevî birçok faydalar beklenir.
Dünyevî faydalara gelince... Arkadaşının malından veya ma kamından istifade etmek veyahut da sadece onun yüzünü görme ve arkadaşı olmakla yakınlık kurmak gibi faydalardır. Bu ise, bizim gayelerimizden değildir. Dinî faydalara gelince, o faydalarda da çeşitli gayeler bir araya gelir. Zira ilminden ve amelinden istifade etmek o faydalardandır. Kalbi teşviş eden ve şüpheye sürükleyen bir kimsenin eziyyetinden korunmak için onun mertebesinden isti fade etmek o faydalardandır. Vakitlerini zaruri rızık yolunda har camaktan kurtulmak için malından istifade etmek o faydalar dandır. Önemli meselelerde yardım görmek de o faydalardandır. Bu bakımdan böyle bir arkadaş musibetlerde arkadaşı için bir des tek ve çeşitli durumlarda da bir kuvvettir. O faydalardan biri de sa dece onun duasıyla bereketlenmektir. Onların birisi de ahirette onun şefaatini talep etmektir. Çünkü seleften biri şöyle demiştir: 'Fazla ahiret kardeşi edininiz. Zira her nıü'min için bir şefaat vardır. Umulur ki sen de kardeşinin şefaatine nail olursun'. Garib'ut-Tefsîr'de 'Allah, iman edip de sâlih amel işleyenleri bağışlar. Fazlından onlara fazlasını verir. Kâfirlere gelince.... Onlara şiddetli bir azab vardır' (Şüra/36) ayetinin yorumunda, 'Fazlından onlara fazlasını verir' cümlesi, 'Onlar ahiret kardeşleri için şefaat ederler. Dolayısıyla Allah da o kardeşlerini onlarla beraber cennete gönderir' denilmiştir.
Deniliyor ki: 'Allah Teâlâ kulunu affettiği zaman, onu din kardeşleri hakkında şefaatçı kılar'. İşte bu sırra binaen seleften bir grup sohbet, ülfet, arkadaşlık ve kardeşliği teşvik etmişler, uzlete ve köşeye çekilmeyi kerih görmüşlerdir. İşte bunlar kardeşliğin faydalarıdır. Bu faydalardan herbiri birtakım şartları gerektirirler ki, o fayda ancak o şartlarla elde edilir. Biz o şartların izahını ya palım. Kısaca o şartlar şunlardır. Sohbet ve arkadaşlığını tercih ettiğin bir kimsede beş haslet bulunmalıdır.
1. Akıllı olmak.
2. Güzel ahlâklı olmak.
3. Fasık olmamak.
4. Bid'atçı olmamak.
5. Dünyaya fazla düşkün olmamak.
1. Akıllı Olmak
Akıllı olmaya gelince, o sermayedir, asıldır. Ahmak bir kimse nin arkadaşlığında hayır yoktur. Ahmak bir kimsenin arkadaşlığı, ne kadar uzun olursa olsun, neticesi küskünlük ve vahşete gider. Hz. Ali (r.a) ne güzel söylemiş: 'Câhille arkadaşlık yapma! Sen on dan uzak ol ve onu da kendinden uzak tut. Zira nice cahiller vardır ki, halim bir kimsenin arkadaşı olduğu zaman onu felâkete sürük lemiştir! Kişi arkadaşıyla kıyas edilir. Zira birşey için diğer birşeyde kıyas ve ölçü vardır. Rastladığı zaman kalbin kalp üze rinde delili vardır'.
Ahmak bir insanın arkadaşlığı nasıl böyle olmasın? Oysa ah mak senin faydanı istediği halde bazen sana zarar verir ve bil mediğinden ötürü yardım edeceği yerde kötülük yapmış olur. Bunun için şair şöyle demiştir: 'Ben akıllı bir düşmandan eminim, Fakat ahmak bir dosttan korkuyorum. Akıl tek çeşittir. Onun yo lunu biliyorum. Delilik ise çeşit çeşittir'.
Bu sırra binaen denilir ki: 'Ahmak bir kimseden uzak olmak, Allah'a yakınlaşmak demektir'.
Süfyân es-Sevrî der ki: 'Ahmak bir kimsenin yüzüne bakmak yazılmış bir hatadır.
Akıllıdan gayemiz, işleri olduğa gibi anlayan bir kimsedir. Bu işleri ya kendiliğinden anlar veya kendisine anlatıldığı ve öğretildiği zaman anlar.
2. Güzel Ahlâk
Güzel ahlâk ise, elbette dost edinilen bir kimsede aranan bir vasıftır. Zira nice akıllı kimseler vardır ki, şeyleri olduğu gibi idrâk etmektedir. Fakat gazab ve şehvet kendisine galebe çaldığı, cimrilik ve korkaklık kendisine galip geldiği zaman hevâsına tabi olur, ona itaat eder. Bildiği bir şeye bile bile aykırı hareket eder. Çünkü sıfatlarını yenmekten ve ahlâkını düzeltmekten acizdir. Bu bakımdan böyle bir kimsenin sohbetinde hiçbir hayır yoktur.
3. Fasık Olmamak
Fıskına ısrar ile devam eden fâsık ise, onun sohbet ve ar kadaşlığında hiçbir fayda yoktur. Zira Allah'tan korkan bir kimse, büyük bir günaha ısrarla devam etmez. Allah'tan korkmayan bir kimsenin tehlikesinden hiçbir zaman emin olunmaz. Dostluğuna güvenilmez. Bil ki, o gayelerine göre değişir.
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
Bizi anmak hususunda kalbine gaflet verdiğimiz bir kim seye itaat etme ki, o keyfinin ardına düşmüş ve işi haddini aşmak olmuştur.(Kehf/28)
Onun için sen bizim Kur'an'ımızdan yüz çevirip de yalnız dünya hayatını isteyen kimselere bakma! (Tâhâ/16)
Anan ve baban bilmediğin birşeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa bu takdirde kendilerine itaat etme. Onlara dünyada iyi bir şekilde sahiplik et! (Necm/29)
Ve bana yönelenin yolunu tut! (Lokman/15)
Bu âyetin mefhumunda fâsık bir kimseden kaçmanın gerekli olduğu hususu vardır.
4. Bid'at Sahibi Olmamak
Bid'atçıya gelince, onun sohbetinde ihdas ettiği bid'atının başkalarına sirayet etmesi, o bid'atın kötülüğünün başkasına geçmesi tehlikesi verdir. Bu bakımdan bid'atçı bir kimse terkedil meyi hak etmiştir. Nerede kaldı ki onunla arkadaş olmayı tercih edip seçmek...
Hz. Ömer (r.a) arkadaşta dindarlığın aranmasına teşvik ederek Said b. Müseyyeb'in rivayet ettiği bir eserde şöyle demiştir:
Doğruluk arkadaşlarını arkadaş edin! Böyle yaptığın tak dirde onların himayesinde yaşarsın. Çünkü onlar genişlik zamanında süstürler. Belâlar zamanında hazırlık ve zahiredirler. Kardeşinin işini, en iyi mânâ üzerine hamlet. Seni ondan soğutucu bir iş görünceye kadar buna devam et. Düşmanından (uzak dur). Emin kimse ancak Allah'tan korkan kimsedir. Sakın fâcir ve fâsık bir kimse ile arkadaş olma ki, ondan sadece fısk ve fücur öğrenirsin. Onu sırrına muttali kılma. İşlerinde ancak Allah'tan korkanlarla istişare et!
Güzel ahlâka gelince...
Alkame46 vefat edeceği zaman oğluna hitaben yazmış olduğu vasiyetnamesinde ne güzel dile getirmiştir.
Ey oğlum! Erkeklerin sohbetine muhtaç olduğunda öyle bir kimse ile musahhih ve arkadaş ol ki, sen ona hizmet ettiğin zaman o seni korumuş olsun!... Onunla arkadaşlık ettiğin takdirde seni süslendirsin! Eğer nafakanın derdi seni oturttuğu zaman sana yardımda bulunsun! Öyle bir kimse ile arkadaşlık yap ki, sen elini hayır ile uzattığın zaman o elinin uzanmasına yardımcı olsun. Eğer senden bir iyilik görürse onu takdir etsin. Eğer bir kötülük görürse onu ka patsın. Öyle bir kimse ile arkadaşlık yap ki, ondan istediğin zaman sana versin. Sustuğun zaman seninle konuşsun. Başından bir belâ geçtiği zaman derdini kaldırmaya çalışsm. Öyle bir kimse ile arkadaşlık yap ki, söylediğin za man senin sözünü tasdik etsin. Eğer ikiniz aynı şeyi isterseniz, sana öncelik tanısın. Eğer ikiniz bir hususta karşılıklı hak iddiasında bulunursanız, seni nefsine tercih etsin.
Sanki bu vasiyetiyle sohbetin bütün haklarını bir araya ge tirmiş ve arkadaşın bütün bu haklara riayet etmesini şart koşmuştur.
İbn Eksem şöyle anlatır:47 Halife Me'mun 'Bu sıfatlarla mut tasıf bulunan bir arkadaş nerede bulunur?' dedi. Bunun üzerine kendisine şöyle dendi: 'Ya emir'el-mü'minîn! Onun, oğluna neden bu şekilde vasiyyette bulunduğunu biliyor musun?' Me'mun 'Hayır!' deyince, kendisine 'Oğlunun hiç kimse ile arkadaş olmamasını istedi de ondan böyle söyledi' dendi.
Ediblerden birisi şöyle demiştir: Halktan sırrını saklayacak ve ayıbını örtecek bir kimse ile arkadaş ol! Böyle bir kimse felaketlerde yanında olur. Genişlikte de seni kendi nefsine tercih eder. İyiliğini yayar, kötülüğünü kapatır. Eğer sen böyle bir arkadaş bulamazsan kendi nefsinden başka bir kimse ile arkadaşlık etme!'
Hz. Ali şöyle demiştir: 'Senin hakikî kardeşin odur ki seninle beraber olur. Senin faydan için nefsine zarar vermeye razı olur. O öyle kimsedir ki, zamanın felaketleri kapını çaldığında o derli toplu olan durumunu dağıtır ki, senin dağınık durumunu toplamış olsun'.
Alimlerden biri şöyle demiştir: 'Sadece şu iki kişiden biriyle arkadaşlık yap: a) Kendisinden dinin hakkında birşey öğrenip faydalandığın kişi, b) Kendisine dini öğrettiğin ve senden öğrendiğinden faydalanan kişi... Bunların dışında üçüncü bir kişi görürsen uzaklaş!'
Demişlerdir ki; insanlar dört sınıftır:
1. Tamamen tatlıdır. Kendisine hiç doyum olmaz.
2. Acıdır. Hiç birşey yenilmez.
3. Kendisinde eksiklik vardır. Böyle bir kimse senden almadan önce sen ondan al!
4. Kendisinde burukluk vardır. Sen bundan ancak ihtiyaç zamanında faydalan!
Câfer-i Sâdık (r.a) demiştir ki: Şu beş grupla arkadaşlık yapma:
1. Yalancı ile arkadaşlık yapma! Çünkü sen daima aldana bilirsin. O serap gibidir. Uzağı sana yaklaştırır. Yakını dasenden uzaklaştırır.
2. Ahmakla arkadaşlık yapma! Çünkü ahmakla hiçbir yere varamazsın. O sana fayda vermeyi istediği halde zarar verir.
3. Cimri ile arkadaşlık yapma! Çünkü o, senin en fazla muhtaç olduğun şeyi senden esirger.
4. Korkak ile arkadaşlık yapma! Çünkü o, seni ele verir ve şiddet anında kaçar.
5. Fâsıkla arkadaşlık yapma! Zira o seni bir çiğnem yemek veya daha azma fedâ edebilir!
Bunun üzerine Câfer-i Sâdık'a şöyle soruldu: 'Bir lokma ek mekten daha azından neyi kasdediyorsun?' Şöyle cevap verdi: 'Yemeğe tamah edip arkadaşını feda eder. Sonra onu da elde et mez!'
Cüneyd-i Bağdadî şöyle demiştir: 'Güzel ahlâklı bir fâsıkın bana arkadaşlık yapması, kötü ahlâklı bir âlimin arkadaşlık yap masından daha sevimli gelir bana...'
Ahmed b. Ebi'l-Havârî der ki: Hocam, Ebu Süleyman ed-Dârânî bana şöyle dedi: 'Ya Ahmed! Sakın şu iki kişinin birinden başka kimse ile arkadaşlık yapma.
a) Öyle bir kişi ile arkadaşlık yap ki dünyalığında ondan istifade edebilesin.
b) Veya öyle bir kişi ile arkadaşlık yap ki onun sohbeti sayesinde gittikçe gelişir ve ahiretin için ondan fayda görürsün. Bu ikisınıftan başkasıyla arkadaşlık yapmak büyük bir ahmaklıktır'.
Ebu Muhammed Sehl b. Abdullah Tüsteri şöyle demiştir: Üç sınıf insanın arkadaşlığından sakın:
1. Gaflette olan zâlimler.
2. Yağcı olan âlimler.
3. Cahil olan mutasavvıflar.
Bu kelimelerin çoğu, arkadaşlığın bütün gayelerini kapsamak tadır. Arkadaşlığın bütün gaye ve hedeflerini kapsayan şeyler, daha önce zikrettiğimiz maksadların mülâhazası ve o maksadlara göre şartların gözetilmesinden meydana gelendir. O halde dünya maksadlarında arkadaşlık için şart koşulan, ahiret arkadaşlığı için şart koşulmaz.
Nitekim Bişr el-Hafi der ki: Arkadaşlar üç gruptur:
1. Ahiretin için arkadaş
2. Dünyan için arkadaş
3. Kendisiyle yakınlık kurman için arkadaş
Bu maksadlarm hepsinin bir kişide bulunması pek az olur. Bu maksadlar bir cemiyet arasında dağılır. Şüphesiz ki, o cemaat hakkında şartlar da dağılır.
Me'mûn b. Harun er-Reşid şöyle demiştir: Arkadaşlar üç grup tur. Onların birincisinin misali, gıdanın misaline benzer. İnsan onsuz yapamaz. Diğeri ilaca benzer. İnsan bazen ona muhtaç olur, bazen olmaz. Üçüncü grup ise, hastalığa benzer! İnsan hiçbir za man ona muhtaç değildir. Fakat bazen insan ona mübtela olur. Bu üçüncü arkadaş öyle bir arkadaştır ki, kendisinde hiçbir fayda yoktur.
Denildi ki, insanların misali, ağaç ve bitkilerin misali gibidir. Onların bir kısmının gölgesi vardır, fakat meyvesi yoktur. İşte bu dünyada fayda veren, fakat ahirette faydası olmayan bir kimsenin misalidir. Çünkü dünyanın faydası gölge gibidir. Çabuk kaybolup gider. Bir kısmı da vardır ki, meyvesi var, fakat gölgesi yoktur. Bu da ahiret için elverişli olan, fakat dünya için elverişli olmayan bir kimsenin misali gibidir. Bir kısmı da vardır ki, hem meyvesi, hem de gölgesi vardır. Biz kısmı da vardır ki, ne meyvesi, ne de gölgesi vardır. 'Urnmu Gilan ağacı gibi... Elbiseleri yırtar, kendisinde ne yiyecek ne de içecek vardır. Bunun hayvanlardan misali fare ve akreptir.
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur.
(Hak dinden çıkan) insan, zararı faydasından daha yakın olana tapar. Taptığı şey ne fena dosttur, ne kötü arkadaştır!(Hac/13)
Denilmiştir ki; insanlar çeşitlidir. Tıpkı ağaçların bir olmadığı gibi. Onların da bir olmadığını müşahede edersin, Birinin tatlı meyvesi vardır. Diğerinin ise ne tadı, ne de meyvesi. Kişi ahiret kardeşi edinip kendisinden istifade edecek birini bulmadığında tek başına kalması daha evlâdır.
Nitekim ashâb-ı kirâmın güzidele rinden olan Ebuzer Gıfâri (r.a) şöyle demiştir: Tek başına kalmak, kötü arkadaştan daha hayırlıdır. Salih arkadaş ise, tek başına kalmaktan hayırlıdır'. Ebuzer'in bu sözü, merfû olarak da rivayet edilmiştir.48
Dindarlığın olmasına ve fâsıklığın olmamasına gelince... Allah Teâlâ 'Bana dönüş yapanın yoluna tâbi ol' (Lokman/15) bu yurmuştur. Bir de fâsıklığı ve fâsıkları görmek günahı kalbe ko laylaştırır. Kalbin günahtan duyduğu nefreti dumura uğratır. Nitekim Said b. Müseyyeb şöyle demiştir: 'Bu tür kimselerin arkadaşlığında selâmet yoktur'. Selâmet ancak bunlardan uzak yaşamaktadır.
Ve boş söz konuşanlara rastgeldikleri zaman bulaşmadan, iyi bir şekilde yüz çevirip geçerler.
(Furkan/63)
Ayet-i celiledeki 'selâm' kelimesi 'selâmet' mânâsına gelir. Kelimedeki 'elif selâmet kelimesinde 'he' harfinin karşılığıdır. Ayetin mânâsı 'Onlar derler ki; biz sizin günahınızdan selâmette kaldık. Siz de bizim şerrimizden selâmette kaldınız'.
İşte buraya kadar zikrettiğimiz hasletler, kardeşliğin mânâ, şart ve faydalarından belirtmek istediklerimizdi.
Biz şimdilik kardeşliğin hakları, gerekleri ve o hakları yerine getirme yollarını açıklamaya dönelim.
Dünyaya haris olan bir kimsenin arkadaşlığı, öldürücü zehir dir. Zira tabiatlar, kendisini başkasına benzetmek ve başkasına uymak üzere yaratılmışlardır. Belki bir tabiat diğer tabiattan sahi binin haberi olmaksızın çalar. Bu bakımdan dünyaya haris olan bir kimse ile oturmak insanı hırsa sevkeder. Zâhid bir kimse ile oturmanın insanı dünyada zâhid yapmaya sevkettiği gibi... İşte bundan dolayıdır ki, dünya peşinde koşanların sohbeti mekruhtur. Ahirete teşvik edenlerin sohbeti de müstehabtır.
Hz. Ali (r.a) şöyle demiştir: İbâdet ve tâatları, Allah'tan uta nan bir kimse ile oturmak suretiyle ihya ediniz'.
Ahmed b. Hanbel (r.a) şöyle der: 'Beni belâya kendisinden utanmadığım bir kimsenin arkadaşlığı sürükler'.
Lokman Hekim, oğluna şöyle bir tavsiyede bulunmuştur: 'Ey oğul! Alimlerle beraber otur. Dizlerini onların dizlerine daya; zira kalpler hikmetle ölü arazinin yağmur damlalarıyla dirilmesi gibi dirilirler'.
45) Ebu Dâvud, Tirmizî ve Hâkim, (Ebu Hüreyre'den)
46) Alkame b. Amr b.Huseyn. Künyesi Ebu'l-fadl'dır. Kûfelidir. Güvenilir bir insan olmakla beraber garib hadisler rivayet etmiştir. H. 56 senesinde vefat etmiştir.
47) Eksem veya Ektem... Künyesi Ebu Muhammed Yahya b. Ektem b. Muhammed b. Kutam'dır. Meşhur bir kadı ve fakihtir. H. 43 senesinde 83 yaşında vefat etmiştir.
48) Hâkim, Menakıb) Beyhakî, Ebu Şeyh ve Ebu Hilâl el-Askerî, Emsâl, (Sadaka b. Ebi İmran'dan)