26 Ocak 2010 Salı

Rızık Duaları

Kainatın her tarafında Allah’ın koyduğu kanunlar, cari olduğu gibi, rızkın taksiminde de yine Allah’ın kanunları...
2008-03-03
Kainatın her tarafında Allah’ın koyduğu kanunlar, cari olduğu gibi, rızkın taksiminde de yine Allah’ın kanunları geçerlidir. Mesela rızkı hırs ile isteyenlerin rızkında darlık, sebeplere müracaat ettikten sonra tevekkül ile isteyip beklemek ise, rızıkta bolluk meydana getirir. Bu ilahi kanun ile görüyoruz ki, bir insan çok mal istiyorsa sebeplere müracaat edecek ve tevekkül ile isteyecektir. Bu kanuna müracaat edenlerin rızıklarında genişlik meydana gelecektir.
Bir Müslüman, çalışmadan kazanılamayacağını bilerek, dünya işleri için gerekli bütün tedbirleri aldığı gibi, ibadet etmeden ve Allah’ın emirlerini yapıp, yasaklarından kaçınmadan da cennete gidilemeyeceğini bilerek kulluk vazifesini yerine getirir ve sonunda Allah’a tevekkül eder.
Tevekkül, sebeplere teşebbüs ettikten ve gerekli bütün tedbirleri aldıktan sonra, Cenab-ı Hakk’ın verdiği neticeye razı olmaktır. Böyle bir insan huzurlu yaşar, maişet noktasında endişeye kapılarak ruhuna elem çektirmez, Peygamberimizin şu hadis-i şerifi ona büyük bir ümit kaynağı olur: “Eğer siz Allah’a hakkıyla tevekkül ederseniz, kuşları rızıklandırdığı gibi sizi de rızıklandırır.”
Tevekkül hiçbir zaman çalışmayı, sebeplere teşebbüs etmeyi men etmez. Cenab-ı Hakk Kur’an-ı Kerim’de: “Doğrusu, insan için kendi çalışmasından (gayretinin neticesinden) başka bir şey yoktur” (Necm Sûresi, 39) buyurmuştur.
Bir adam Peygamberimize (a.s.m.) gelerek, “Ben devemi salı vererek mi tevekkül edeyim, yoksa bağlayarak mı?” demiştir. Efendimiz ise, “Deveni bağla sonra tevekkül et” (Tirmizi, Kıyamet, 60) buyurmuş, böylece tevekkülün ölçüsünü en güzel şekilde ortaya koymuştur.
Rızkın genişlemesi ve bereketlenmesi için bazı tavsiyeler:
1- İnsana verilen maddi ve manevi, bedensel ve ruhsal, içimizde ve dışımızda olan her nimetin kıymetini bilmek. Onun bize Allah’ın bir ikramı, ihsanı ve lütfu olduğunu asla unutmamak. Çünkü nimeti vereni bilmek manevi bir şükürdür.
2- İsraf etmemek. Zaruri olmayan alış verişleri azaltmak ve sadece helal dairesinde harcama yapmak.
3- İman ve İslam esaslarını anlatan eserleri okumak ve aile içinde çoluk çocukla beraber imani, ahlaki ve diğer faydalı konularda sohbetler etmek.
4- Namazı tadili erkan ile kılmak. Hadis- Şerifte “Bir adamı namazın ruku ve secdesini hafifletir (tadili erkanı terk eder) görürseniz onun çoluk çocuğuna acıyınız”(Ruhul Beyan) Yani tadili erkanı terk eden maişet darlığına düşer, tadili erkana riayet eden ise maişet genişliğine kavuşur.
5- Namazlardan sonra okunması sünnet olan tesbihatı (33 sübhanellah, 33 elhamdülillah, 33 Allah-u Ekber) okumayı asla terke etmemek. Çünkü kelime-i tenzih (sübhanellah) günahları söküp atar, kelime-i tahmid (Elhamdülillah) her türlü nimete şükürdür, kelime-i tekbir (Allahu Ekber) ise kulun ibadetini ve tevbesini Allahu Tealaya layık hale getirir.
6- Zekatını tam, hatta fazla fazla vermek. Malın şükrü mal iledir. Yani zekat, malın şükrüdür. Toprak mahsullerinin zekatı onda birdir ve “öşür” diye isimlendirilmiştir, ticari malların ve paranın zekatı ise kırkta birdir. Şükür ise malın artmasına sebeptir. Ayeti Kerimede “…Eğer nimetime şükrederseniz onu elbette ve elbette çoğaltırım…” (İbrahim Suresi, 7) buyurmuştur. Yani zekat, malı hem telef olmaktan muhafaza eder, hem de ilahi hazineden artmasını temin eder,
7- Sabah vakti uyanık olmak. Hadis-i Şerif “Sabah uykusu rızka manidir” (Tergib) Yani bir müslüman sabah namazını ve manevi ilticalarını ihmal etmemelidir.
8- Vakıa suresini okumaya devam etmek. Hadisi Şerif “Kim ki vakıa süresini her gece okursa ona ebediyyen sefalet isabet etmez, kim ki bu sureyi her sabah okursa ona ebediyyen fakirlik yaklaşmaz.” (Havassul Kuran-İmamı Ya’fi)
9- Kuşluk namazına devam etmek.
10- Kazancın da helal olması gerekir. Az da olsa haram karışmasına engel olmak.
11- Akrabaları ziyaret etmek, onların maddi ve manevi ihtiyaçlarına yardımcı olmak.
12- Misafir kabul etmek, özellikle fakir ve muhtaçlara destek olmak ve onları evine alarak bir yudum su da olsa ikramda bulunmak.
Hırs etmemek, tevekkül ve kanaat etmek
Hırs, sebeb-i haybettir ve illet ve zillettir ve mahrumiyet ve sefaleti getirir. Evet her milletten ziyade hırs ile dünyaya saldıran Yahudi Milletinin zillet ve sefaleti, bu hükme bir şahid-i katı'dır. Evet hırs, zîhayat âleminde en geniş bir daireden tut, tâ en cüz'î bir ferde kadar sû'-i tesirini gösterir.
Tevekkülvari taleb-i rızk ise, bilakis medar-ı rahattır ve her yerde hüsn-ü tesirini gösterir. İşte bir nevi zîhayat ve rızka muhtaç olan meyvedar ağaçlar ve nebatlar, tevekkülvari, kanaatkârane yerlerinde durup hırs göstermediklerinden, rızıkları onlara koşup geliyor. Hayvanlardan pek fazla evlâd besliyorlar.
Hayvanat ise, hırs ile rızıkları peşinde koştukları için, pek çok zahmet ve noksaniyet ile rızıklarını elde edebiliyorlar. Hem hayvanat dairesi içinde za'f u acz lisan-ı haliyle tevekkül eden yavruların meşru' ve mükemmel ve latif rızıkları hazine-i rahmetten verilmesi; ve hırs ile rızıklarına saldıran canavarların gayr-ı meşru ve pek çok zahmet ile kazandıkları nâhoş rızıkları gösteriyor ki:
Hırs, sebeb-i mahrumiyettir; tevekkül ve kanaat ise, vesile-i rahmettir.
Hem daire-i insaniye içinde her milletten ziyade hırs ile dünyaya yapışan ve aşk ile hayat-ı dünyeviyeye bağlanan Yahudi Milleti pek çok zahmet ile kazandığı, kendine faidesi az, yalnız hazinedarlık ettiği gayr-ı meşru bir servet-i ribaî ile bütün milletlerden yedikleri sille-i zillet ü sefalet, katl ü ihanet gösteriyor ki: Hırs maden-i zillet ve hasarettir.
Hem harîs bir insan, her vakit hasarete düştüğüne dair o kadar vakıalar var ki, “hırs sebeb-i hasarettir ve vesile-i haybettir” darb-ı mesel hükmüne geçmiş, umumun nazarında bir hakikat-ı âmme olarak kabul edilmiştir. Madem öyledir; eğer malı çok seversen, hırs ile değil, belki kanaat ile malı taleb et, tâ çok gelsin.
Ehl-i kanaat ile ehl-i hırs, iki şahsa benzer ki; büyük bir zâtın divanhanesine giriyorlar. Birisi kalbinden der: "Beni yalnız kabul etsin, dışarıdaki soğuktan kurtulsam bana kâfidir. En aşağıdaki iskemleyi de bana verseler, lütuftur.
"İkinci adam güya bir hakkı varmış gibi ve herkes ona hürmet etmeye mecbur imiş gibi mağrurane der ki: "Bana en yukarı iskemleyi vermeli." O hırs ile girer, gözünü yukarı mevkilere diker, onlara gitmek ister. Fakat divanhane sahibi onu geri döndürüp aşağı oturtur. Ona teşekkür lâzımken, teşekküre bedel kalbinden kızıyor. Teşekkür değil, bilakis hane sahibini tenkid ediyor. Hane sahibi de ondan istiskal ediyor.
Birinci adam mütevaziane giriyor; en aşağıdaki iskemleye oturmak istiyor. Onun o kanaati, divanhane sahibinin hoşuna gidiyor. "Daha yukarı iskemleye buyurun" der. O da gittikçe teşekküratını ziyadeleştirir, memnuniyeti tezayüd eder.
İşte dünya bir divanhane-i Rahman'dır. Zemin yüzü, bir sofra-yı rahmettir. Derecat-ı erzak ve meratib-i nimet dahi, iskemleler hükmündedir.
Hem en cüz'î işlerde de herkes hırsın sû'-i tesirini hissedebilir. Meselâ: İki dilenci bir şey istedikleri vakit, hırs ile ilhah eden dilenciden istiskal edip vermemek; diğer sâkin dilenciye merhamet edip vermek, herkes kalbinde hisseder. Hem meselâ: Gecede uykun kaçmış, sen yatmak istesen, lâkayd kalsan uykun gelebilir. Eğer hırs ile uyku istesen:
"Aman yatayım, aman yatayım" dersen, bütün bütün uykunu kaçırırsın. Hem meselâ: Mühim bir netice için birisini hırs ile beklersin; "Aman gelmedi, aman gelmedi" deyip en nihayet hırs senin sabrını tüketip kalkar gidersin; bir dakika sonra o adam gelir; fakat beklediğin o mühim netice bozulur.
Şu hâdisatın sırrı şudur ki: Nasılki bir ekmeğin vücudu, tarla, harman, değirmen, fırına terettüb eder. Öyle de: Tertib-i eşyada bir teenni-i hikmet vardır. Hırs sebebiyle teenni ile hareket etmediği için, o tertibli eşyadaki manevî basamakları müraat etmez; ya atlar düşer veyahut bir basamağı noksan bırakır; maksada çıkamaz. (Mektubat, 272)
GEÇİM DARLIĞI (FAKİRLİK) ÇEKENİN OKUYACAĞI DUALAR
1. "Allâhümme ikfînî bi helâlike an harâmike, ve emnî bi fazlike ammen sivâke." (Hz. Ali'den-Tirmizi, Daavât 121)
ANLAMI: "Allâhım, helâlinle beni haramından koru. Lûtfunla beni Senden başkasına muhtaç etme."
2. "Bismillâhi alâ nefsî ve mâlî ve dînî. Allâhümme raddınî bi kazâike, ve bârik lî fi mâ kuddira lî, hattâ lâ uhibbe ta'cîle mâ ahharte, ve te'hîra mâ accelte."
ANLAMI: "Kendim, malım ve dînim hakkında her işe Allah'ın adıyla başlarım. Allah'ım, hükmüne beni razı et. Benim için uygun gördüğün şeyleri hakkımda mübarek eyle. Tâ ki; benim için öne aldıklarını geri bırakmanı, geriye bıraktıklarını da öne almanı istemeyeyim."
3. "Allâhümme innî eûzü bi vechike'l-kerîm, ve is-mike'1-azîm, mine'l-küfri ve'1-fakri." (Hz. Ali'den-Tirmizi, Daavât 121)
ANLAMI: "Allah'ım, küfürden ve fakirlikten Senin keremine ve büyüklüğüne sığınırım."
BORCA BOĞULANIN OKUYACAĞI DUA
Borç yükünden beli bükülmüş bir kişi Hz. Ali'ye (ra) gelerek kendisine yardımcı olmasını istemişti. Hz. Ali (ra) kendisine şöyle demiştir:
Rasûlüllâh'ın bana öğrettiği bir duayı sana öğreteyim de, üzerinde Sebîr dağı kadar borç olsa Allah Teâlâ o borcu Ödemen için yardım eder." demiş ve aşağıdaki duâ'ya devam etmesini tavsiye etmiştir:
1. "Allâhümme ikfinî bi helâlike an harâmike, ve emnî bi fazlike ammen sivâke." (Hz. Ali'den (ra) Tirmizi, Daavât 121)
ANLAMI: "Allah'ım, helâlinden bana yetecek kadar vererek beni haramından koru. Lûtfunla beni Senden başkasına muhtaç etme."
2. Peygamber Efendimiz (sav) bir gün mescide girdi. Orada ashabdan Ebû Ümâme'yi gördü. Ona;
- Ey Ebû Umâme, namaz vakti olmadığı halde neden burada oturuyorsun?" diye sordu. O da:
- Sıkıntı ve borç içindeyim Yâ Kasûlâllah!" dedi. Bunun üzerine Efendimiz ona aşağıdaki duayı sabah - akşam tekrarlamasını tavsiye buyurdular:
"Allâhümme innî eûzü bike mine'l-hemmi, ve'l-huzni, ve eûzü bike mine'I-aczi ve'1-keseli; ve eûzü bike mine'l-cübni ve'I-buhli, ve eûzü bike miıığalebeti'd-deyni ve kahri'r-ricâli."
ANLAMI: "Allah'ım, dünya ve âhirette gam ve kederden Sana sığınırım: Acizlikten ve tembellikten Sana sığınırım. Korkaklıktan ve cimrilikten Sana sığınırım. Borç altında ezilmekten ve insanların beni aşağılamasından Sana sığınırım."
Nitekim bu duâ'ya devam eden Ebû Umâme (ra) kısa bir zaman sonra borçlarından kurtulduğunu haber vermektedir.
AÇIKLAMA: Burada dikkatimizi çeken bir durum vardır. Peygamber Efendimiz (sav) borç'tan önce beş özellikten Allah'a sığınmayı tavsiye etmiştir. Bu beş özellik, fakirliğin ve borçlanmanın sebepleridir. Önce sebeplerden, yani üzüntü, acizlik, tembellik, korkaklık ve cimrilikten Allah'a sığınmayı tavsiye etmiştir.
Sığınmak, bu özellikleri terk etmek demektir. Yani bir insan, onları terk ederse bunların sonunda borçtan kurtulmak çok daha kolay hale gelir. Yani Peygamber Efendimiz (sav), çalışmadan, sebeplerine yapışmadan oturduğu yerde bir borçtan kurtuluş beklemeyi değil borçluluğun sebeplerini ortadan kaldırmaya çalışmayı tavsiye etmiştir.
Dualar bize hedef gösterir:
Allah Rasulü (s.a.v.) bir gün mescidde Ebu Ümatne el-Bâhilıyi, gayet sarsık şekilde otururken görür. Sebebini sorduğunda "fakirlik" cevabını alır. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) ona şu duayı öğretir: Mealen "Allah'ım tasadan ve hüzünden, tembellikten ve acizlikten, korkaklıktan ve cimrilikten, borç altında ezilmekten ve insanların bana galebesinden Sana sığınırım." Bu cümleleri tek tek ele alarak, fakirlikle ilgisini veya insana hedef göstermesini birlikte inceleyebiliriz:
"Allah'ım tasadan, gamdan, hüzünden Sana sığınırım"; şimdi tasa, gam ve hüzünden Allah'a sığınan bir insan, -afedersiniz- gidip yan gelip yatar mı? Tasa ve hüzne sevkedecek şeylere kendini hiç kaptırır mı? Aksine kalkar, bunlardan kurtulmanın yollarını mı araştırır?
"Tembellikten ve acizlikten Sana sığınırım"; fakirlik deyip bir kenarda -velev ki bu mescid, hatta mescid-i nebevî bite olsa oturmak ve elâlemin avucuna bakmak tembellik ve acizlik değil midir?
"Korkaklıktan ve cimrilikten sana sığınırım" ve son olarak "borç altında kalmaktan ve insanların baskısından (galebesinden) Sana sığınırım. "
Görüldüğü gibi bu duanın bütün öğeleri, fakirlikten mescide sığınan bir insana, ondan kurtulma yollan göstermenin yanında aynı zamanda hedef veriyor. Artık bu safhada kula düşen, dua ettiği şeyleri fiiliyata dökmekten ibarettir. (M. Fethullah Gülen)
3. Hz. Âişe (ra), Peygamber Efendimiz'in (sav) aşağıdaki duâ'yı kendisine öğrettiğini ve: "Uhud dağı kadar borcun olsa da, bu duâ'ya devam edersen, Allah Teâlâ Sana o borcu Ödemen konusunda yardım eder." buyurduğunu söylemiştir:
"Allâhümme fârice'l-hemmi, kâşife'l-ğammi, mucibe da'veti'l-muzdarrîn, rahmâne'd-dünyâ ve'1-âhireti ve rahîmehümâ, ente terhamünî, fe'rhamnî. Bi rahme-tike tuğnînî bihâ an rahmeti men sivâke,"
ANLAMI: "Tasayı açan, kederi gideren, darda kalanların duasına icabet eden, dünya ve âhiretin Rahman ve Rahîm'i olan Allah'ım; bana merhamet eden Sensin. Senden başkalarının merhametine ihtiyaç bırakmayacak rahmetinle bana merhamet eyle. Beni borç sıkıntısından kurtar ve beni borçlanacak hallere düşürme."
4. "Allâhümme innî eûzü bike mine'l-hemmi, ve'l-hazeni ve'1-aczi, ve'1-keseli, ve'1-buhli, ve dalai'd-deyni ve ğalebeti'r-ricâl."
ANLAMI: "Allah'ım, sıkıntıdan, üzüntüden, güçsüzlükten, tenbellikten, cimrilikten, borcun yükünden ve kişilerin tahakkümünden Sana sığınırım."
5. "Ey mülk'ün sahibi Allah'ım! Sen malı ve mülkü dilediğine verir, dilediğinden de alırsın. Dilediğin kulunu azız, dilediğin kulunu zelîl edersin. Hayır, Senin elindedir. Şüphesiz Senin her şeye gücün yeter." (Âl-i İmrân, 3126)
RIZIK DARALDIĞINDA OKUNACAK DUA
"Allâhümme raddmî bi kazâike ve bârik lî fi mâ kuddira lî hattâ lâ uhibbe ta'cîle mâ ahharte ve lâ te'hîra accelte."
ANLAMI: "Allah'ım, beni hükmüne razı kıl ve bana takdir olunanda bereket ihsan eyle ki, ben senin geri bıraktığını öne almanı, Öne aldığım da geri bırakmanı istemeyeyim." (Bilal Eren, Açıklamalı Dua Hazinesi)

Rızık Bolluğu için

1-Namazı tadili erkan ile kılmak. Hadis- Şerifte “Bir adamı namazın ruku ve secdesini hafifletir (tadili erkanı terk eder) görürseniz onun çoluk çocuğuna acıyınız”(Ruhul Beyan) Yani tadili erkanı terk eden maişet darlığına düşer, tadili erkana riayet eden ise maişet genişliğine kavuşur.
2- Zekatını tam, hatta fazla fazla vermek. Malın şükrü mal iledir. Yani zekat, malın şükrüdür. Toprak mahsullerinin zekatı onda birdir ve “öşür” diye isimlendirilmiştir, ticari malların ve paranın zekatı ise kırkta birdir. Şükür ise malın artmasına sebeptir. Ayeti Kerimede “…Eğer nimetime şükrederseniz onu elbette ve elbette çoğaltırım…” (Sure-i İbrahim 7) buyurmuştur. Yani zekat, malı hem telef olmaktan muhafaza eder, hem de ilahi hazineden artmasını temin eder,
3- Sabah vakti uyanık olmak. Hadis-i Şerif “Sabah uykusu rızka manidir” (Tergib) Yani bir müslüman sabah namazını ve manevi ilticalarını ihmal etmemelidir.
4- Vakıa suresini okumaya devam etmek. Hadisi Şerif “Kim ki vakıa süresini her gece okursa ona ebediyyen sefalet isabet etmez, kim ki bu sureyi her sabah okursa ona ebediyyen fakirlik yaklaşmaz.” (Havassul Kuran-İmamı Ya’fi)
5- Duha namazına devam etmek. Duha namazı güneş doğduktan 45dakika sonra başlayıp öğle namazına 15 dakika kalıncaya kadar kılınan ve en büyük fiili teşekkür olan 6 rekatlık nafile namazdır. Duha (teşekkür) namazının ilahi ücretinin %75’i dünyada verilir.
6- Geçim darlığı çeken ve borçlarını ödemekte zorlanan kimselerin Allah rızası için kurban keserek ve o kurbanı tasadduk ederek tıkanıklığı açmaya çalışmaları ehlullahın tavsiyesidir.
7- Güneş doğarken 1 “Euzu”, 300 “besmele” ve 100 “salavat-ı şerife” okumaya devam edenleri ummadıkları yerden Allahu Teala rızıklandırır ve bir sene geçmeden zengin (nisaba malik) hale getirir.(Tefcirut Tesnim Sh.18)
8- Namazlardan sonra okunması sünnet olan tesbihatı (33 sübhanellah, 33 elhamdülillah, 33 Allah-u Ekber) okumayı asla terke etmemek. Çünkü kelime-i tenzih (sübhanellah) günahları söküp atar, kelime-i tahmid (Elhamdülillah) her türlü nimete şükürdür, kelime-i tekbir (Allahu Ekber) ise kulun ibadetini ve tevbesini Allahu Tealaya layık hale getirir.
9- Yemeklerden sonra mutlaka yemek duası yapmak. (Mümkünse Ebül-fâruk Hz. nin tavsiye ettiği yemek duasını okumak) Çünkü bu dua hem şükür hem de rızık duasıdır. Duaya başlarken 3 kere “elhamdülillah” denilmesinde ki hikmet: Kul birinci defa ‘elhamdülillah’ dediğinde Cenab-ı Hak ‘Kulumun şükrü bana ulaştı’ der, ikinci defa ‘elhamdülillah’ dediğinde ‘sana nimetlerimi artıracağım’ der, üçüncü defa ‘elhamdülillah’ dediğinde ise ‘kulumu affettim’ der.
10- Nimeti israf etmemek, ayakta su içmemek, ekmek kırığını toplamak ve tabağı sünnetlemek. Ebül- fâruk Hz. ekmek kırığı konusunda talebelerini şiddetle ve mübalağa ile tahzir etmişlerdir (ikaz etmişlerdir)

Zernuci'de Eğitim

Kitab adı : TÜRK İSLÂM EĞİTİMCİSİ ZERNÛCİ
Yazan : Dr.Mehmet Tütüncü
TÜRK İSLAM EĞİTİMCİSİ ZERNÛCİ
İnsanın bilgili veya bilgisiz, mesut veya bedbaht , iyimser veya kötümser, insanlara faydalı veya zararlı oluşu, hep onun almış olduğu eğitime bağlıdır. Milletlerin ilerlemesi ve gerilemesinde de eğitimin rolü büyüktür. Hangi millet ki, genç nesline arzulanan ölçüde seviyeli ve kaliteli bir eğitim verebilmişse, o millet o nisbette yükselmiş ve huzura kavuşmuştur.
Günümüz insanını da fazlaca düşündüren problemlerden biri belki de en önemlisi eğitim problemi, eğitimin nasıl verileceği ve ne şekilde verilirse daha faydalı olacağı problemidir. Bunun için zaman zaman eğitim proğramlarını milli seciyemize ve tarihimize uygun bir kültürün oluşturulması gerektiği ifade edilmiş gözü kapalı batı taklitçiliğinin milletin kendinde olanı geliştirmesine imkân vermeyeceği vurgulanmıştır.
Zernuci Hayatı
Zernuci, hicri VII. Asırda yaşamış, doğu İslâm aleminde (Mâverâu'n-nehir'de ilk defa olarak hanifî mezhebine göre didaktiğin (öğretim metodlarının) konularını ortaya koyup incelemiş ve bu sûretle İslâm eğitim tarihinde iz bırakmış bir şahsiyettir. Böylece zernûci, İslâm eğitim tarihinde eğitim ve öğretim faaliyetlerini sistemli bir şekilde orataya koyan ve bu konuda eser veren üçüncü şahıs olarak görülmektedir. (s.35)
Derse Başlama günü konusunda Şeyh Ebû Yûsuf el Hemedânî'den şöyle nakleder: İtimad edilir ki bir kimseden ben şöyle duymuştum. El_Hemedânî işlerini çarşamba gününe rastlatırdı. Bunun sebebi çarşamba gününün, Allah'ın içinde nur yarattığı bir gün oluşudur. Nurlu olan bu gün, kâfirler için uğursuz ve mübarek sayılmayan bir gündür. Kâfirler için mübarek olmayan gün ise mü'minler için bereketli bir gündür. (s.75)
(TÜRK İSLÂM EĞİTİMCİSİ ZERNÛCİ'den)
Kur'an ve Hadislere göre ideal insanın Psikolojik Vasıfları:
Allah'a inanan
Allah'tan en çok korkan
Allah'ın azabından hiçbir zaman emin olmayan
Allah'ın rızasını kazanmaya çalışan
sabreden
Sabrı tavsiye eden
Bollukta da darlıkta da sabreden
Öfkelerini yenen ve insanların kusurlarını affeden
yeryüzünde gururlanmayarak mütevazi yürüyen
Mü'min, Mütevazi, Cömert, Güzel ahlâk sahibi
Müsibet anında Allah'a teslimiyet gösteren
Fakir olduğu halde bütün gayretiyle çalışan
İnsnaların eza ve cefalarına sabreden
Bütün zorluklara rağmen dinde sebat gösteren
İnsanlara en çok faydalı olan ve onların ihtiyaçlarını gideren
Her zaman insanlara faydası dokunan
Allah rızası için nefsi ve malı ile cihad eden, insanlara zarar vermeyen
Kötülükten sakınan
insanlar ideal insan olarak kabul edilir.
Kur'an ve Hadislere göre İdeal İnsanın Psikolojik Vasıfları:
Kur'an-ı Kerim ve Hadisi Şerifler insan psikolojisini ele alırken, onun birtakım duyguları, eğitimleri, hayallerle dolu canlı bir iç âleminin varlığına işaret ederek organizmalarının gerek kendi içlerinden, gerekse dış dünyâdan gelen etkiler karşısında yaptıkları davranışlarını tesbit eder. Bu tesbit neticesinde insanın değişen iki psikolojik davranış içerisinde bulunduğunu, bu davranışlarının bir kısmı organizmasının içinden gelen ve onu faaliyete sevkeden fizyolojik sürükleyiciler, (açlık, susuzluk ) birtakım ihtiraslar(çocuk, altın, gümüş, at, deve, ve ekine karşı) diğer bir kısmı ise sosyal kaynaklı psikolojik duygular (birlikte yaşama, üstün olma, güven, korku, ferağat, şefkat, merhamet, adalet, cömertlik, cimrilik, kıskançlık, kin ve nefret, husûmet) olduğunu belirtir.
Böylece fertlerin bazan arzularına boyun eğdiğini, şımarıp gururlandığını, bazen ümitsizlenip sızlanıp duâ ve niyâzda bulunduğunu, hevâ ve hevesinin, şehvet ve gadabının esiri olduğunu, bazan cömertleşip şefkât, merhamet, adâlet ferâgat duygularıyla dolup taştığını haber verir.
Kısaca insanın içine düştüğü zor durumlarda gösterdiği bu taşkın ve menfî tutumlarının disipline edilerek bu duyguların kendisine ve başkalarına zarar vermeyecek sınırlar içinde tutulması gerektiğine dikkât çekilmiş ve bu durumun düzeltilmesinin ancak iyi bir eğitim ve kontrolle mümkün olacağı gerçeği vurgulanmıştır.
Diğer taraftan ideal insandaki müspet tutum ve davranışların da aynı ölçüler içinde aşırılığa kaçmayacak derecede kontrol ve disipline edilmesinin önemi üzerinde durulmuştur. Aynı şekilde bu durumun da iyi bir eğitimle kontrol altına alınabileceğine işaret edilmiştir.
Kitab adı : TÜRK İSLÂM EĞİTİMCİSİ ZERNÛCİ
Yazan : Dr.Mehmet Tütüncü
İSTİŞARENİN ÖNEMİ
Her işte istişarenin lüzumuna da temas edilerek Hz. Peygamberin bile insanların en zekisi olmasına rağmen istişare ile emrolunduğu ilim tahsilinin bütün işlerin en yücesi ve zoru olması hasebiyle bu konuda istişarenin daha da lüzumu belirtiliyor.
ARKADAŞ SEÇİMİ
Arkadaş seçimindede çalışkan, günahlardan sakınan, doğru ve anlayışlı, tembellikten, gevezelikten, bozgunculuktan ve fitneden uzak olanları tercih edilmeli deniliyor.
EGİTİMDE KİTABA SAYGI
Kitaba saygı göstermenin de hocaya ve ilme saygı göstermek mesabesinde olduğu belirtilerek kitaba saygının da ancak onu temiz tutmakla oalcağına Şemsü'l -Eimme el-halvânî'nin : Ben ilimdeki bu mertebeye ancak saygıyla ulaştım. Hayatımda abdestsiz bir kağıdı bile elime almış değilim. Sözü ile işâret edilmektedir.
(s.49)

Zikrin Faydaları

Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır: "Kalpler ancak zikrullah ile mutmain olur." (Ra’d; 28)
1) Zikir şeytanı kovar.2) Allah-u Zülcelal zikreden kulundan razı olur.3) Zikir kalbe huzur, sürur ve genişlik verir.4) Zikir kalpten gam, kaygı, gussa ve kederleri giderir.5) Kalbi ve yüzü nurlandırır.6) Kalbi ve bedeni kuvvetlendirir.7) Rızkı celbeder. Cenab-ı Hak esbabına halk ile kolaylıkla merzuk olur.8) Zikir sahibine mahabbet, halavet, güzellik ve parlaklık verir.9) Ruh-u İslâm olan zakire Allah-u Tealâ sevgisini ihsan eder. O muhabbet ki saadet ve necattır. Her şeyin bir sebebi vardır. ‘Muhabbet-i İlâhiye’ ye sebep de zikrullahın dil ve kalp ile devamıdır.10) Zikir, murakabeyi, tefekkürü, düşünmeyi getirir tâ ki ihsan kapısından içeri sokar. İhsan ise en yüksek makamdır. 11) Zikrullah sebebiyle kalbinde büyük bir marifet-i ilâhiye kapısı açılır. Ve zikrini artırdıkça marifetullah da o nisbette artar.12) Zikir, zakirin kalbinde Allah-u Zülcelal'in heybet, azâmet, celal ve tazimini artırır. 13) Zikir Allah'a tevbeyi iras eder. Bu ise Allah-u Zülcelal'e rücûdur. Kalbe tesir eder, sığınağı, ilticagahı ve kalbin kıblesi olur.14) Zakir, zikri kadar Allah-u Zülcelal'e kurbiyet hasıl eder.15) Zikir Allah-u Teala'nın kendisini (zikredeni) zikrine sebep olur. Zikrullah'da başka bir fayda olmasa da: "Allah-u Zülcelal'in kulunu zikretmesi nimeti ve şerefi o kul için kâfidir."16) Zikir kalbin hayatiyetini artırır. Zikir kalp için çok lazımdır ve kalp ona muhtaçtır. Balığın suya muhtaç olduğu gibi.17) Zikrullah kalbe cila verir, paslarını giderir. Kalbin pası gaflet ve hevasına uymaktır. Cilâsıda tevbe, istiğfar ve zikrullahtır.18) Zikrullah hata ve günahları siler. Çünkü ayet-i kerimede: "Şüphesiz ki güzel ameller kötülükleri giderir." (Hud;; 114) buyrulmuştur.19) Zikir kul ile Allah arasındaki korku ve haşyeti giderir ve Allah-u Zülcelal ile ünsiyet (yakınlık) sağlar.20) Kul Allah'ı genişlik ve rahatlık zamanında zikreder de sonra ona bir darlık veya sıkıntı gelip Allah'a yalvarmaya başladığı zaman melekler ona yardmcı olurlar.21) Zikir, kulu ilahî azaptan kurtaracak yegâne bir ibadettir.22) Zikir, sekîne, vakar ve rahmeti ilâhinin kendisini kuşatmasına, meleklerin de kendisini ziyaret ve tavaf etmelerine sebep olur.23) Zikir dilin, gıybet, nemime, yalan, fuhuş ve faydasız sözlerden korunmasına sebep olur. 24) Zikir meclisleri meleklerin de bulunduğu meclislerdir. Gaflet içinde boş ve faydasız sözlere sahne olan meclisler ise şeytanların meclisleridir. Kişi hangisini seçerse ahirette onlarla beraber haşrolur.25) Zâkir zikriyle said olur ve onlarla oturanlar da said olurlar. Gaflet ve günah meclislerinde oturursa şâki olur.26) Zakirler kıyamet gününde hasret ve nedametten emin olurlar. 27) Zâkir, zikrederken (bilhassa tenhada) ağlasa kıyamet gününde arşın gölgesinde olur.28) Zikirle meşgul olana istemeden, isteyenlere verilenden daha âlası ve efdali verilir. 29) Zikir, ibadetlerin en kolayı ve efdalidir. 30) Cennetin ağaçları, yapılan zikir ve tesbihlerle vücuda gelir.31) Zikreden kullara verilen atiyye (ikram) ve ihsanları başka amellerle elde etmek mümkün değildir. 32) Zikrullah insanı muhakkak Allah'a doğru seyr ettirir. İster sokakta ister yatakta, her zaman, her yerde, dilde ve gönülde Allah ve Allah'ın rızası olmalıdır.33) Şu muhakkaktır ki, zikrullah her tarikatta ve tasavvuf ehlinin indinde bütün usul ve kaidelerin ve edeplerin başıdır. Velâyet alâmetidir. Her kime ki zikrullah kapısı açılır, hiç şüphe yoktur ki; ona Allah-u Teâlâ’nın huzuruna dahil olunacak bütün kapılar açılır. Öyleyse sen de temizlen de Rabbinin huzuruna gir. Her istediğini orada bulursun. Rabbini bulan her şeyi bulur, Rabbini unutan her şeyden mahrum kalır.34) Zikrullah muhakak bir ağaca benzer ki; ondan irfan ve haller yetişir. 35) Zikreden, zikrettiğine yakındır. Zakir Allah-u Zülcelal'i zikrettiği müddetçe O'nunla beraberdir.36) Allah-u Zülcelal'in müttaki kullarından en çok ikrama layık olanlar, dilleri Allah-u Zülcelal'in zikri ile meşgul olanlardır.37) Muhakkakki beşeriyetin gereği kalplerde kasvet, zulmet ve merhametsizlik gibi hastalıklar olur. Bu hastalıkların tedavisi ise ancak Zikrullah ile mümkündür. 38) Zikrullahta kalplere şifa vardır. Kalbin yegane ilacıdır. Gaflet ise kalbin hastalığıdır. Hasta kalplerin devası ve şifası zikrullahtır. Çünkü kalp, nur mahallidir; daima nur ister.39) Muhakkak zikrullah, Allah-u Zülcelal'e olan dostluğun başı ve esasıdır, gaflet ise, Hakkın buğzunun sebebi ve esasıdır.40) Muhakkak Allah-u Zülcelal kendini zikreden kulunu sevinç ve surura kavuşturmuş olduğu halde cennetine koyar.41) Zikrullah, muhakkak kul ile cehennem arasında bir settir. Kul yapmış olduğu bazı kusurlardan dolayı cehennem yoluna konulsa bile, yapmış olduğu zikirler, hemen o yolları ka-patır ve o zâkir kulun cehenneme girmesine mani olurlar.42) Şeriatın emrettiği ne kadar ibadet varsa hepsi zikrullah’ın ikame ve icrası için emr olunmuştur. Namazın kılınması da Zikrullahın ikamesi icindir. Bazı haberlerde varid olmuştur ki, Cenab-ı Hak: "Evliyalarım, ehibbalarım (sevgililerim), dostlarım benim zikrimle nimetlenirler. Yâni benim, zikrimden manevi gıdalarını alırlar ve benimle ünsiyet ederler. Çünkü ben, sizler için, dünya ve ahirette en güzel mürebbiniz, mâbudunuz ve maksudunuzum." buyurmuştur